PSİKONOMİ

ALDIĞIMIZ KARARLAR NE KADAR RASYONEL?

BAKABİLMEK, DUYABİLMEK VE HİSSEDEBİLMEK

“…Atticus haklıydı. Bir keresinde, kendinizi bir adamın yerine koymadıkça, o adamın yerinde olmanın nasıl bir şey olacağını anlamaya çalışmadıkça o adamı gerçekten tanıyamazsınız, demişti. Radleyler’in verandasında durmak bile yeterliydi…”

Harper Lee’nin meşhur eseri, ‘Bülbülü Öldürmek’ kitabını duymuş muydunuz? Yukarıdaki cümleler kitabın ana karakterlerinden biri olan, Atticus’un küçük kızı Scout’a ait…

Merak etmeyin! Henüz okumamış olanları da düşünerek fazla detaya girmeyeceğim. Sadece bu yazımızdaki sohbet konumuzu belirlediği için birkaç küçük bilgi vereceğim. 🙂

Bitmemesi için çaba sarf ettiğim ve en nihayetinde son sayfasını da usulca çevirmek zorunda kaldığım bu kitap, küçük ve haylaz kahramanımız Scout’un büyüme hikayesini anlatıyor. İlerleyen her bölümde Scout’un, çocuk zihniyle, etrafında olup biten olayları yorumlayışına ve hatta bu olayların içine nasıl pervasızca daldığına şahit oluyoruz. Kitap kahramanı bile olsa neticede o da bir çocuk, değil mi? 🙂

O dönemlerde Scout ve abisi Jem’in oyunlarla şekillenen hayatlarının en önemli parçası; mahallelerindeki ‘Öcü Radley’ dedikleri komşuları…

Yıllardır evinden çıktığını kimsenin görmediği Bay Radley, çocuklar için öylesine gizemli biri ki; yaşayıp yaşamadığından bir türlü emin olamadıkları bu komşularına ‘Öcü’ lakabını takmışlar. Bütün günlerini onun evden çıkmasını ümit ederek ve bunun için çeşitli haylaz planlar yaparak geçiriyorlar. Radleylerin evlerinin önünden geçerken ise yakalanma korkusuyla kendi evlerine kadar koşmaya başlıyorlar. Sanki içeride gerçekten bir hayalet varmış gibi…

Zihinlerinde, Bay Radley’e karşı olan görüşleri her daim olumsuz şekilleniyor çünkü sınırsız hayal dünyalarında kurdukları her senaryoda Bay Radley tehlikeli, acımasız, korkutucu ve güvenilmez birisi…

Ta ki Scout, Radleyler’in verandasına çıkabilip de kendisi için yeni bir dünya yaratana kadar…

Anlayacağınız üzere Scout’un çocukluk anılarının büyük bir kısmını Bay Radley oluşturuyor ama bana sorarsanız; Bay Radley’in Scout’un hayatına, sonradan gülüp eğleneceği anılardan farklı olarak, kattığı çok daha önemli bir şey var…

Tahmin edebileniniz var mı? 🙂

Evet, sizinle bu satırlar aracılığıyla ele almak istediğim bir kavram olan ‘empati’ den bahsediyorum.

Harper Lee, bu kitabı aracılığıyla, sizi küçük bir kız çocuğunun dünyasında bambaşka olaylara ve çıkarımlara doğru sürükleyebiliyor. En son sayfayı çevirdiğinizde ise elinizde kalan şey; bütün olayları kapsayan, başkalarının duygu ve düşünce dünyasına dalabilmemizi sağlayan ‘empati’ kavramı oluyor.

OLMAZSA OLMAZ

Sosyal bir canlı olan insanın, dünyada var olmaya başladığı ilk zamanlardan beri hayatta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi, içinde bulunduğu grupla ne kadar sağlıklı bir etkileşimi olduğudur. Bu açıdan bakınca empati yalnızca bir kavram olmaktan çok daha öteye geçiyor ve varlığımızın olmazsa olmazı haline geliyor.

Hâl böyleyken, bu kavram üzerine durup bir kez daha düşünmezsek, biraz daha derinlerine inmezsek haksızlık etmiş oluruz diyorum ve bu konuyu birlikte irdeleyelim istiyorum.

Öyleyse bir fincan sıcak çay ya da kahve eşliğinde yeni bir keşfe çıkmaya hazır mıyız?

EMPATİ NE DEĞİLDİR ?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; empati, kendisiyle en çok karıştırılan ‘sempati’ ve ‘şefkat’ kavramlarından oldukça farklıdır. Sempati, bir başkasının başına gelen olumsuz olaylardan ya da içinde bulunduğu olumsuz koşullardan dolayı ona karşı duyduğumuz acıma hissine denir. Şefkat ise böyle bir durumdaki kişinin acısını hafifletmek için harekete geçmeyi içerir yani çok daha aktif bir eylemi içinde barındırır.

İşe veya okula giderken her gün geçtiğiniz sokakları düşünün. Bu sokaklarda, sürekli olarak gördüğünüz evsiz veya yardıma muhtaç birileri dikkatinizi çekti mi? Eğer dikkatinizi çeken böyle birileri varsa, onları gördüğünüz anda aklınızdan neler geçiyor?

Başlangıçta ona üzülerek ve acıyarak yanından geçip gidiyor olabilirsiniz. İşte bu noktada sempati beslemeye başlarsınız. Bir müddet sonra ise bu kişiye, evde kullanmadığınız kıyafetlerinizi getirmek ya da belki bazı akşamlar eve dönerken yiyecek bir şeyler almak istersiniz. Bu noktada ise şefkat duygusu devreye girmiş, sizi duruma müdahale edecek bir şeyler yapmaya teşvik etmiştir.

Sempati, empati ve şefkat kavramları her ne kadar birbiri yerine kullanılıyor olsa da; içerdikleri farklı bileşenler onları birbirinden ayırır. Tıpkı eyleme geçme dürtüsünün şefkati, sempati ve empatiden ayırması gibi…

Umarım bu senaryo işimizi biraz daha kolaylaştırmıştır. 😉

Şimdi gelelim küçük kahramanımız Scout’u, hayal dünyasından çıkarıp, aniden birkaç yaş büyümesini sağlayan ‘empati’ kavramına…

‘NE KADAR SOSYALLİK O KADAR BAŞARI’ MI?

Empati, psikoloji biliminde genel olarak, başkasının duygularını anlayabilme, bu duyguları kendi içinde deneyimleyebilme ve başka birinin bakış açısını benimseyebilme yeteneği olarak tanımlanıyor.

Açık ve net bir tanımlamada bulunabilmek pek mümkün değil çünkü içerisinde çok farklı boyutları, bileşenleri ve düzeyleri barındırıyor. Birçok kaynakta ise ‘başkalarının ayakkabısı ile yürüyebilmek’ ifadesi kullanılıyor. Tıpkı, olaylara bir de Bay Radley’in verandasından bakmaya başlayan Scout’un yaptığı gibi…

Hâl böyleyken empatiden söz edebilmemiz için önemli olan unsurlardan bir tanesi; karşı tarafın varlığı ya da sosyal etkileşim diyebiliriz.

Duygusal zeka çalışmaları ile tanıdığımız psikolog ve araştırmacı Daniel Goleman, insanların hayattaki başarılarının, karşı tarafın duygularını okuyabilme yetenekleriyle birebir ilişkili olduğunu söylüyor. Bu açıdan bakıldığında, toplum içinde yaşayan bizlerin başarıları, genellikle bireysel olmaktan çok toplumsal etkileri barındırıyor gibi görünüyor. Başarılarımız, büyük ölçüde, diğerleriyle nasıl etkileşime geçtiğimize göre şekilleniyor

Ayrıca bu kadar karmaşık bir dünyada uyum içinde ve kalabalıklar halinde yaşayabilmemiz için her daim sözlü olarak ifade etmeye gerek kalmadan, karşı tarafın duygularını ve düşüncelerini anlayabilmeli, grup olarak hareket edebilmeliyiz.

Düşünsenize; en önemliden en önemsize kadar, duygu ve düşüncelerinizi, her iletişime geçtiğimiz kişiye ayrı ayrı açıklamak zorunda olduğumuz bir dünya ne kadar yaşanabilir olurdu?

EMPATİ AMA HANGİSİ ?

İletişim esnasında insanlar duygularını çok az sıklıkta sözlü olarak ifade ederler. Bunun yerine çoğunlukla kendisini anlamanızı beklediği sözsüz ipuçları verirler. Ses tonu, jest ve mimikleri, yüz ifadesi, beden dili bu ipuçlarından bazılarıdır.

Empatinin anahtarının bu ifadeleri okuyabilmekte saklı olduğunu söyleyen Goleman, ‘Akılcı zihin sözcüklerle ifade bulur, duyguların tarzı ise sözsüzdür. Duygusal gerçeklik ne söylendiğinde değil nasıl söylendiğinde saklıdır.’ diyerek bu ipuçlarının önemini vurgular.

Aynı zamanda empatinin birkaç türü* olduğundan da bahseder. Bu yazıda benim sizinle üzerinde durmak istediğim ve en önemlisi olduğunu düşündüğüm iki tanesine yer vereceğiz;

Bilişsel Empati: Bu tür empati, olaylara başkalarının bakış açısından bakabilmeyi, onlar gibi düşünerek onları anlayabilmeyi ifade eder. Bay Radley’in verandasından dünyayı anlamlandırabilmek ya da ‘başkalarının ayakkabısı ile yürüyebilmek’ bilişsel empatinin işidir. Duygusal olarak derinlere inmeniz gerekmez. Sadece karşınızdakinin duygularını anlamayabilmek, yorumlayabilmek ve ona göre bir yanıt verebilmek için kafa yormanızı gerektirir.

İş yerinizdeki yöneticinizden ya da okuldaki hocanızdan beklediğiniz empati, bilişsel empatidir. Sizinle duygusal bir bağ kurmasına ihtiyacınız yoktur ancak derslerin yoğunluğu yüzünden nasıl kaygılandığınızı ya da ofisteki çatışmaların sizi nasıl etkilediğini anlamalarını beklersiniz. 🙂

Duygusal Empati: Sadece düşünce boyutunda kalmaktan ziyade karşımızdakinin duygularını da paylaşmayı içerir. Bu da daha derin seviyede onu anlayabileceğimiz anlamına gelir. Bilişsel empati ile karşımızdakinin duygularına olan mesafemizi koruyarak onu anlayabilirken, duygusal empati esnasında onunla aynı duyguları istekli olarak paylaşır ve deneyimleyebiliriz.

Başına gelen kötü bir olayı size anlatırken ağlamaya başlayan arkadaşınızı düşünün. Onu dinlediğiniz esnada bir yandan da içinizde yükselen o üzüntüyü hatta belki de gözleriniz dolarak ona sarıldığınız ve acısının dinmesini dilediğiniz o anları…

Duygusal empati, karşınızdaki kişi ile daha derin bir paylaşıma yol açtığı için paylaşılan duygudan siz de etkilenirsiniz ve bu durum duygusal dünyanızın o kişiyle uyumlanacak şekilde değişmesini sağlar. Bu bağlamda sadece dramatik anlardan söz etmemiz yanıltıcı olabilir. Çocuğunun her mutlu anını, onunla aynı seviyede sevinçle karşılayan anne de yoğun olarak duygusal empatiyi deneyimlemektedir.

NÖRO-EMPATİ 🙂

Herkes her durumda empatiyi deneyimleyemez. Hatta bazı insanlara karşı empati seviyemiz daha yüksekken bazılarına karşı oldukça cimri davranabiliriz. Bu durum bilinçli olabileceği gibi tamamen güdüsel olarak da gerçekleşebilir.

Ayrıca işin içine giren ve herkesin farklı düzeylerde de olsa empatiyi deneyimleyebileceğini gösteren biyolojik yansımalardan da söz edilebilir. Olayları karşımızdaki kişi gibi duyumsamamızı sağlayan nörolojik aktivitelerin tetikleyicisi, ayna nöronlar, empatinin biyolojik temelini oluşturur.

Dünyayı deneyimleme noktasında beynimizin oynadığı rol göz ardı edilemez ve nasıl işlediğini anlamak hayatımızı kolaylaştırır. Empati noktasında da önemli bir yeri olmasının yanı sıra burada daha fazla detaya girmeyeceğiz. Biyolojik temellerinden ziyade son derece geliştirilebilir ve güçlendirilebilir bir yetenek olmasını daha çok önemsediğimi söylemeliyim… 🙂

DENGEYİ SAĞLAMAK

İçinde bulunduğumuz ilişkilerde empatiyi deneyimleyebilmek, bizleri karşılıklı olarak daha da yakınlaştırır ve aramızda güven ortamı oluşmasını sağlar. Özellikle bilişsel ve duygusal empati dengede kullanılabildiğinde harika bir ikilidir ve ilişkilerimizin istediğimiz yönde ilerlemesini sağlayabilir.

Her konuda olduğu gibi empatiyi deneyimleme noktasında da dengeyi yakalayabilmek oldukça önemlidir. Etrafımızdaki insanlar tüm dertlerini üzerimize boşaltıp bizi bunaltabilirler. Bu noktada kendi duygusal ve bedensel sağlığımız için empati dürtümüzü dizginleyebilmeliyiz.

Ne demiştik; duygusal empati, karşımızdaki ile aynı duyguları paylaşabilmeyi içerir. İşte bazı durumlarda bu paylaşım bizi yormaya başlayabilir. Dolayısıyla bu deneyimi yaşarken, bir yandan da empatiyi deneyimlediğinizin farkında olmak, duygusal bombardıman anlarında sizi savunmasız bırakmayacaktır.

YETENEKLER GELİŞTİRİLEBİLİR

Sohbetimizin en başından beri empati için en önemli unsurun sosyal etkileşim olduğundan bahsediyoruz. Bu durumda içinde yaşadığımız toplumun, empati yeteneğimizi geliştirebilmek için harika bir laboratuvar olduğunu da söyleyebilir miyiz?

Sinirbilimci ve araştırmacı Sinan Canan ‘Beyin dünyaya geldiği zaman ne yapacağını bilemeyen tek organdır ve ilk öğretmeni annedir. Anne ile karşılaştığı zaman neye nasıl tepki vermesi gerektiğini, onu taklit ederek öğrenir.’ diyerek, bu konuda canlılığımızın ilk gelişim evrelerinin ne kadar değerli olduğunu vurgular. Dolayısıyla ilk gelişim evrelerimizde, özellikle beş yaşına kadar olan süreçte, karşımızdaki insanı okuyabilme becerisinin farklı çeşitlerine sıklıkla maruz kalmamız oldukça önemli. Anlaşılacağı üzere sosyal ortamlardan uzak olan bir beynin, bu yeteneğini geliştirme noktasında pek de başarılı olduğu varsayılamaz.

Biz yetişkinlerin ise üzerinde çalışabileceği birkaç bilinçli davranış kalıbından söz edebiliriz. Öncelikle kendi bakış açımızı bir kenara koyabilmeyi öğrenmeliyiz çünkü işin özü ‘başkalarının ayakkabılarıyla yürüyebilmekte’ saklıdır. Ayrıca insan olarak bizi diğer canlılardan ayıran en önemli yeteneğimizi bu pratik için kullanabiliriz; hayal kurabilmek…

Karşınızdaki kişiyi anlamaya çalışırken hayal gücünüzü kullanmaktan çekinmeyin

Tabi ki; dinleyin. Dinlerken de kendi iç sesinizi kısıp karşınızdaki kişinin sesini yükseltmeyi ihmal etmeyin. 🙂

Dinlemenizi kolaylaştıracak olan aracı yanınızdan eksik etmeyin yani meraklı olun! Ayrıca bu araç karşınızdaki kişide, sizin onu dinlediğiniz ve onun farkında olduğunuz hissini uyandıracaktır.

Son olarak da; karşınızdaki kişiyi olduğu yerde karşılayın. Unutmayın; olayları düzeltmekle sorumlu değilsiniz. Bizler genellikle karşımızdaki kişiyi güldürebilme, enerjisini yükseltebilme eğiliminde oluruz. Oysaki karşımızdaki kişinin ihtiyacı olan tek şey özgürce paylaşım yapabileceği boş bir alandır. Ona bu özgür alanı sağlayın.

YAZARDAN

Toplumsal olarak baş etmeye çalıştığımız birçok sorunun temelinde empatiden yoksun bireylerin yol açtığı problemler yer alır. Fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulamaktan zevk alan bireyler, empati yoksunluğunun en uç noktasının yansımalarıdır.

Bu kişiler empatiden yoksun oldukları kadar, kendilerine karşı da suça teşvik edici bahaneler üretme ve onlara inanma eğilimindedirler. Hiçbir şekilde empati ya da merhamet hissedememek, yaşı ilerledikçe o kişiyi umutsuz vakaya dönüştürmekle kalmayıp toplum için yeni bir tehdit oluşmasına da yol açacaktır.

Daniel Goleman’ın söylediği gibi; empati yoksunluğu, insan olmak anlamında trajik bir başarısızlıktır…

Unutmayalım ki; empati yeteneğimiz, sosyal öğrenme sayesinde başkalarını gözlemleyerek ve deneyimleme noktasında çabalayarak geliştirilebilir. Dolayısıyla her birimiz, toplum içerisinde, bir başkasının öğreticisi veya ilham kaynağı olabiliriz.

KAYNAKÇA

Lee, H. (2017), Bülbülü Öldürmek (20. Baskı), İstanbul; Sel Yayıncılık

Empathy, Harvard Business Review Press (Orj.), (2017), Bayram, M. (Ed.) (2018), Empati, İstanbul: Optimist Yayınevi

Goleman, D. (2018), Duygusal Zeka, (49. Baskı), İstanbul; Varlık Yayınları

Cherry, K. (2020, May 02), What Is Empathy?.

Lesley University. The psychology of emotional and cognitive empathy. 2019

Clarke, J. (2021), Cognitive vs. Emotional Empathy

Nortje, A. (2021), Empathy 101.

Mind Tools Content Team, Empathy at Work

Canan, S. (2019), Empati Nasıl Çalışır, Açıkbeyin

*Yazıda bahsedilenler dışında, empati ve türleri ile ilgili daha detaylı bilgiye kaynakçada yer alan çalışmalar aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

BAKABİLMEK, DUYABİLMEK VE HİSSEDEBİLMEK
Başa dön